Hayatın getirdiği zorluklardan biri de dil bariyeriydi. İstanbul'a geldiğimde, Marmara Üniversitesi'nde okurken, Türkçede bazı eksikliklerim olduğunu fark ettim. Dilin akışını yakalamak zordu, sunumlar yaparken duraksıyordum, arkadaşlarla sohbet ederken akıcı olamıyordum.
Bu sorunu çözmek için, çok güzel ve akıcı bir şekilde Türkçe konuşan entelektüel bir arkadaşım olan Uğurcan'ın yolundan gittim: Kitap okumaya başladım. Ancak bu normal bir kitap okuma pratiği değildi. Kitapları sesli bir şekilde okuyordum.
Bu yolculuğun en ilginç kısmı, öğrenci yurdundan çıktığım ormanda dört köpek arkadaşımla gerçekleşti. Onlarla her gün ormana yürüyüşe çıkar, sessiz bir köşede kitabımı okurdum. Bu köpeklerin şirketi, deneyimimi çok daha anlamlı kıldı.
Dört yıl boyunca, bu pratiğin sonucunda Türkçemi geliştirdim. Şimdi çok daha akıcı bir şekilde konuşabiliyorum ve blog yazıları yazarak tecrübelerimi paylaşabiliyorum.
Bu hikaye, zaten bildiğimiz bir yetenek üzerinde çalışmanın önemini gösteriyor. Kendi kendime yaptığım bu çalışma, sadece dil becerilerimi geliştirmekle kalmadı, aynı zamanda doğayla ve çevremle daha derin bir bağ kurmama da yardımcı oldu. Her şey, bir ağacın altında, dört köpek arkadaşımla, Türkçemin akıcılığını yakalamaya çalışmakla başladı. Şimdi, kendimi daha iyi ifade edebildiğimi söylemeliyim.